10 Eylül 2019 İklim Değişikliği ve Gıda Güvenliği
İklim değişikliğinin gıda üretimi üzerindeki etkisi karmaşık, jeolojik ve zamansal olarak değişkendir. İklim değişikliği gıda üretimini tarımsal ve ekolojik açıdan doğrudan, ekonomik büyüme ve gelir dağılımı yoluyla da dolaylı olarak etkiler. Biz burada iklim değişikliğinin doğrudan etkilerinin üzerinde duracağız.
Tüm insanlar günlük ihtiyaçlarını karşılamak ve sağlıklı yaşam sürdürebilmek için yeterli düzeyde ve güvenli gıdaya erişim hakkına sahip olmalıdır. Günümüzde küresel nüfusun beslenmesi için kişi başına yeteri kadar gıda üretilmesine rağmen birçok insan gıdaya erişemiyor. IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) raporuna göre, gıda güvenliği en düşük olan insanlar Sahra Altı Afrika’da yaşıyor. Bölgesel nüfusun %26,8’inin 2010 ve 2012 yılları arasında aç kaldığı tahmin edilirken bu oranın %50’den fazla olduğunu görebiliriz. Araştırmalara göre, iklim değişikliği gıda üretiminde bir düşüşe yol açacak. Bu da daha az insanın gıdaya erişiminin olacağı anlamına geliyor. Öte yandan, mevcut gıda tüketim eğilimleri göz önüne alındığında – gıda atıklarında önemli miktarda azalma olmadığı sürece – 2050 yılında gıda ihtiyacımız %60 artacak.
20. yüzyıl ortalarında verimli tahıl türlerinin geliştirilmesiyle üretim artmıştır. Yeşil Devrim olarak adlandırılan bu dönemde küresel gıda üretimi yıllık ortalama %2,4 arttı. 1980 yılından sonra bu üretim %2 oranında devam etti.[1] Bugün ise gelecekteki besin güvenliğimiz ile alakalı endişelerimiz var. Erişilebilir tatlı suyun azalması, toprakların verimsizleşmesi, atmosferdeki gaz oranlarının değişmesi gibi faktörler gıda güvenliğimizi tehdit ediyor. IPCC raporuna göre, global gıda üretimindeki sıcaklık ve yağış değişikliklerinden kaynaklanan tedarik aşamasındaki fiyat artışı %19’dur.
İklim değişikliğinin tarım ve gıda üretimine etkisini anlayabilmek için 4 etken önemlidir. Bunlardan birincisi tatlı su kaynaklarının iklim değişikliğinden etkilenmesidir. Global ortalama sıcaklığın artması erişilebilir tatlı suyun azalmasına sebep olur; bu da tarım üretiminin azalmasına. Örneğin, Konya’da yaşanan kuraklığa bağlı tarımda yeraltı suyu kullanımında ciddi artış olmuştur. Bölgedeki bazı göller beslendikleri yeraltı sularının azalmasıyla kurumuştur; örneğin Meyil Gölü, Çıralı Gölü, Meke Gölü. Bu da üretimde düşüşe sebep olmuştur.
İkinci etken ise atmosferdeki gaz oranlarının değişiminin üretim üzerine etkisi ile ilgilidir. FACE (Free-Air Carbon dioxide Enrichment) araştırmalarına göre, yüksek karbondioksidin (CO2) gıda üretimi üzerine etkisi sıcaklık ve suyun kullanılabilirliğine göre değişiyor. Yüksek CO2 ürün verimini yüksek ve düşük sıcaklıklarda düşürürken, suyun bol olduğu arazilerde arttırır. Diğer bir deyişle, yağmurla beslenen ekinler sulananlara kıyasla yüksek CO2 konsantrasyonundan faydalanırlar. Fakat iklim değişikliğiyle beraber günümüzde pek çok bölge düzenli yağış almıyor. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi artan sıcaklıklar tatlı suyun erişilebilirliğini azaltmıştır. Su sıkıntısı çeken arazilerde sulama ile yetiştirilen ekinlerin verimi yüksek CO2 konsantrasyonu ile daha da azalır. Bahsetmemiz gereken ikinci gaz ise ozon gazıdır. Stratosferde yoğun olarak bulunan ve dünyayı morötesi ışınlara karşı koruyan ozon gazı insan kaynaklı sebeplerden ötürü – atmosferin en alt katmanı olan troposferdeki miktarının artmasıyla – bizim için tehdit arz ediyor. Belirtmemiz gerekir ki bu gazın atmosferdeki yoğunluğu bölgeden bölgeye değişiklik göstermektedir. Hindistan ve Çin atmosferindeki ozon gazı yoğunluğu en fazla olan ülkeler arasındadır. Güçlü bir oksidan olan ozon gazı fotosentezi ve bazı önemli fizyolojik işlevleri azaltarak ürün verimini önemli oranda düşürür. IPCC raporuna göre, ozon gazının olmadığı bir atmosfere kıyasla, üretimdeki bu kaybın buğday ve soya fasulyesi için yaklaşık %10, mısır ve pirinç için ise %3 ile 5 arasında olduğu tahmin ediliyor.
Üçüncü etken sıcaklık değişiminin gıda üretimi üzerindeki etkisidir. IPCC raporuna göre, 1961’den bu yana birçok bölgedeki günlük sıcaklık değişim sıklığının artması insan kaynaklı nedenlere dayanıyor. Global anlamda yıllık maksimum gündüz sıcaklığının artmasının sera etkisinin bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bölgesel olarak bu değişimi sera etkisiyle ilişkilendirmek zordur; çünkü toprağın nemi, bulut oranı gibi birçok faktörün gündüz sıcaklığı üzerinde belirgin etkileri vardır. Günlük sıcaklık değişimi birçok mahsule zarar verebilir. Özellikle yüksek sıcaklıklarda buğday ve diğer mahsullerin verimliliği belirgin bir şekilde düşer. Araştırmalar tropikal ve subtropikal bölgelerin çoğunda, potansiyel verimlerin sıcaklıktaki artış yüzünden düşeceğini gösteriyor.[2] Bunun nedeni ise bölgedeki mahsullerin maksimum sıcaklık toleranslarına yakın olmasıdır.
Sonuncu etken ise iklim aşırılıklarının gıda üretimi üzerindeki olumsuz etkisiyle alakalıdır. İklimle alakalı felaketler gıda güvensizliğinin ana sebeplerindendir. Özellikle kuraklık gıda üretimi üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Buna ek olarak, aşırı hava olayları kaynaklı sel ve tropikal fırtınalar insanların geçim kaynaklarını yok ederek gıda güvenliğini tehdit ederler. Gözlemsel çalışmaların sonuçları, yağış miktarının ve sıklığının önemli ölçüde değiştiğini ve bazı aşırı sıcaklıklarda değişikliklerin gözlendiğini göstermektedir. İklim değişikliği ve gıda üretimi arasındaki ilişki büyük ölçüde adaptasyonun türüne ve zamanına bağlıdır. IPCC raporuna göre, adaptasyon gıda üretimine, adaptasyonun olmadığı duruma kıyasla, yaklaşık %10 fayda sağlıyor. Fakat iklimde gözlemlenen hızlı değişimler, bitkilerin bu sürece adapte olmasına fırsat vermeyecek gibi gözüküyor.
Gıda güvenliği ile alakalı bahsetmemiz gereken bir diğer konu ise iklim değişikliğinin deniz mahsulleri üzerindeki etkisidir. Balıkçılığın gıda üretimine dikkate değer bir katkısı vardır. Sektörde çalışanların %90’ından fazlası dünyanın en fakir ülkelerinde küçük ölçekli balıkçılarda istihdam edilmektedir. Global ortalama deniz mahsulü tüketimi, 2010 yılında, kişi başına yıllık 18,6 kg’dır. Balık dünya üzerinde birçok insanın temel besin kaynağıyken iklimin değişmesiyle birlikte deniz suyunun ısınması ve pH değerinin değişmesi denizdeki canlı çeşitliliğini tehdit ediyor. Aslında deniz canlıları üzerindeki etkileri doğrudan iklim değişikliğine atfetmek zor; çünkü aşırı avlanma, kirlilik ve habitat değişikliği de denizdeki canlı çeşitliliğini doğrudan etkileyen faktörlerdir. En iyi araştırma alanlarından biri olan kuzeydoğu Atlantik Okyanusunun sıcaklığı son onyılda ani olarak yükselmiştir. Bu da balık dağılımında kutupsal bir kaymaya sebep olmuştur. Bu bize denizdeki sıcaklık değişiminin canlı çeşitliliğine etkisini gösteren basit bir örnektir. Denizlerdeki canlı çeşitliliğinin en fazla olduğu yer mercan resifleridir. Mercan resiflerinin %60’ından fazlası bölgesel nedenlerden ötürü – bunlardan en önemlisi aşırı avlanma – tehdit altındadır. Bu yüzdeye okyanus sıcaklığının artmasının canlı çeşitliliği üzerindeki olası etkilerini de ekleyecek olursak, mercan resiflerinin yaklaşık %75’i yok olma tehlikesi altındadır. Mercan resiflerinin genişliğindeki azalma resifle ilişkilendirilebilecek balık türlerinin çoğunda azalmaya sebep olacaktır. Bu değişiklikler balıkçılığı doğrudan etkiler. Son araştırmalara göre, belirlenmiş okyanus sıcaklıklarında yakalanan balıkların çeşitliliği geçmişe kıyasla değişmiştir ve bu değişim büyük oranda okyanus sıcaklığının değişimi ile alakalıdır. Bir başka araştırmaya göre, artan sıcaklık Doğu Afrika’daki Tanganyika Gölü’nün verimliliğini azaltmıştır. Artan sıcaklığın yaklaşık balık veriminde %30 düşmeye sebep olduğu tahmin ediliyor.
Dünya’dan Örnekler
- 2012 yılında Amerika’da yaşanan kuraklık tarım arazilerinin yaklaşık %80’ini etkiledi. Mısır verimi 1995’te son görülen seviyelere düştü. Bu kuraklık nedeniyle artan gıda ve enerji fiyatları ABD ekonomisini hala etkilemektedir. [3]
- Yoğun 2004/2005 kuraklığı sırasında İber Yarımadası’nda tahıl üretimi ortalama %40 düştü. [4]
- 2003 ve 2010 yıllarında sıcak hava dalgalarının neden olduğu yoğun sıcaklık, Avrupa ve Rusya’nın etkilenen bölgelerinde tahıl verimini sırasıyla % 20 ve %25-30 düşürdü. [5]
- Kuzeydoğu İspanya’da üzüm verimi 1960’lardan bu yana artan su yoksunluğu nedeniyle azaldı. [6]
- Ürdün’de, buğday ve arpa için toplam üretimin ve ortalama verimin, 1996-2006 dönemi için 1999 yılında en düşük olduğu belirlendi. Bunun sebebi ise 1999 yılında dönem ortalamasının %30’u kadar yağış olması. [7]
- 20. yüzyılda ortalama hava sıcaklığı Japonya’da yaklaşık 1ºC artmıştır. Bu artış birçok üründe fenolojik değişikliklere, meyve renklerinde bozukluğa ve kalitede azalmaya, kireçli pirinç çekirdeklerinde artışa, buğday, arpa, sebze, çiçek, süt, ve yumurtanın veriminde düşüşe ve böcek türlerinde değişikliğe yol açmıştır. [8]
- 1999’dan bu yana Kuzey Amerika’da kuraklık, aşırı sıcaklık ve fırtına gibi iklim olaylarına bağlı mahsul kayıplarında belirgin bir artış gözlenmiştir. [9]
- Meksika’da tarım, 1990’dan beri iklim kaynaklı finansal kayıpların %80’ini oluşturuyor. [10]
- Arjantin’in merkezinde yaşanan sellerin artması, yağış ve arazi kullanım değişikliğinden etkilenen yeraltı suyu seviyesinin dinamikleri ile ilişkilendirilmiştir. [11]
- Pakistan’da, seller 2010 yılında yaklaşık 2.000 kişiyi öldürdü, 1.6 milyon evi sildi ve yakında hasat edilecek olan 2.4 milyon hektarı yok etti. Tarımdan kaynaklanan kayıp 5,1 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. [12]
- Ağustos 2012’de Haiti’de Isaac fırtınası hasatların yaklaşık %40’ını yok etti. Kısa bir süre sonra Ekim ayında Sandy kasırgası fırtınada zarar görmeyen tarım tarlalarını tahrip etti. [13]
Referanslar:
[1-2] Global Warming The Complete Briefing, John Houghton, 3rd edition
[3] https://www.ifpri.org/blog/water-energy-and-food-under-climate-extremes-are-water-markets-solution
[4-11] https://www.ipcc.ch/report/ar5/wg2/
[12] http://www.fao.org/emergencies/emergency-types/floods/en/
[13] http://www.fao.org/emergencies/emergency-types/storms/en/
Kaynakça:
https://www.ipcc.ch/site/assets/uploads/2018/02/WGIIAR5-Chap7_FINAL.pdf
Global Warming The Complete Briefing, John Houghton, 3rd edition