Donut Ekonomi Modeli

Donut Ekonomi Modeli

Sürdürülebilir kalkınma demek, temiz su, enerji ve sağlık hizmetleri gibi temel insan ihtiyaçlarını her bir birey için sağlayabilmektir. Aynı zamanda bu ihtiyaçlar karşılanırken doğal kaynak kullanımları, iklim değişikliği veya biyoçeşitliliğin azalması gibi ekolojik dengeleri bozacak şekilde olmamalıdır. 2012 de Birleşmiş Milletler’in düzenlediği Sürdürülebilir Kalkınma konferansında sürdürülebilir kalkınmanın nasıl sağlanabileceği üzerinde tartışmalar başlamıştı. “Donut” modeli olarak adlandırılan bir ekonomik sistem geliştirildi. Bu modelde kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınmanın yer aldığı alan, çevresel temel ve sosyal tavan arasında yer almaktadır. Bu iki sınır arasında, insanlığın gelişmesi için çevre açısından güvenli ve adil bir alanı temsil eden, bir çörek gibi şekillendirilmiş bir alan bulunur.

Yukarıdaki şekilde belirtilen güvenli ve adil alan içinde olmak zor bir süreçtir çünkü gezegensel ve toplumsal sınırlar birbirlerine bağlı kavramlardır. Çevresel sınırlar yoksulluğun daha da artmasında etkili olabilir. Yani gezegensel sınırlar içinde kalmayı hedefleyen ekonomik modeller, kötü tasarlanmışsa insanları toplumsal temellerin altına itebilir. Ancak iyi tasarlanmış politikalar hem yoksulluğun ortadan kaldırılmasını hem de çevresel sürdürülebilirliği sağlayabilir.

Yoksulluğun ortadan kaldırılması gezegensel sınırları zorlar mı? HAYIR.

Güncel veriler, sosyal temellerin bugün yaşayan her bir birey için çok az bir ek kaynakla sağlanabileceğini göstermektedir. Örneğin;

  • Gıda: Dünya nüfusunun %13 ü açlığa maruz kalmaktadır ve bu insanların günlük gereken kalorilerini alması için, mevcut küresel gıda arzının %1 i yeterlidir.
  • Enerji: Dünya nüfusunun %19 u için yeterli enerji kaynağı sağlanamamaktır. Bu ihtiyacı karşılamak için karbondioksit salımının %1 den daha az artmış olması yeterlidir.
  • Gelir: Dünya nüfusunun %21 i günde 1.25 $ ın altında gelirle yaşamaktadır. Bu yoksulluğu bitirmek için küresel gelirin %0.2 si yeterlidir.

Aslında aşırı kaynak tüketimleri, gezegensel sınırlar üzerindeki en büyük baskıyı oluşturmaktadır. Örneğin;

  • Karbon: Küresel karbon salımının %50 si, dünya nüfusunun yalnızda %11 i tarafından yapılıyor.
  • Gelir: Küresel gelirin yüzde 57’si kişilerin yalnızca %10 luk nüfusun elindedir.
  • Nitrojen: Küresel nitrojen %33 ü Avrupa ülkelerinin et üretiminden dolayıdır ve bu dünya nüfusunun sadece %7 sini oluşturmaktadır.

Tüketimin artması, zengin yaşamları taklit eden “orta sınıf” ın giderek artış göstermesinden dolayıdır. Bununla birlikte doğal kaynakların verimsiz kullanılması da gezegensel sınırlar üzerindeki baskıyı arttırmaktadır. 2030 yılına kadar, küresel su talebinin yüzde 30, gıda ve enerji için de yüzde 50 oranında artması bekleniyor. Bu yüzden insanlık için güvenli ve adil alana taşınmak, doğal kaynakları verimli kullanılarak gezegensel sınırlar içinde kalmamıza bağlıdır. Ancak bu şekilde yoksulluk yok edilebilir.

Bu yüzden bu model sürdürülebilir kalkınmaya farklı bir bakış açısı getiriyor. Ekonomik büyümeyi çevresel sınırlar içinde tutmayı vurgularken insan yaşamının temelleri de savunuluyor. Bu model iki kavramı bir araya getirerek insan hakları ve çevresel sürdürülebilirlik ile sınırlandırılmış kapalı bir sistem yaratıyor.

pdfs.semanticscholar.org/458c/d1325da288d260340826bd84af36bf450f99.pdf

37 yorum

Yorum Yazın