17 Temmuz 2019 Gezegensel Sınırlar
Gezegensel sınırlar, 2009 yılında Johan Rockström ve Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden Will Steffen’in öncülük ettiği bir dizi Dünya sistemi ve çevre bilimcisi tarafından sınırları bulunan 9 Dünya sistemi süreci kavramı olarak tanımlanır. Bu grup, hükümetler, uluslararası örgütler, sivil toplum kuruluşları ve bilim topluluğu dahil olmak üzere sürdürülebilir kalkınma için ön koşul olarak insanlık için güvenli çalışma alanı belirledi.
1) Stratosferik Ozon Tüketimi
Atmosferdeki stratosferik ozon tabakası, güneşten ultraviole (UV) radyasyonunu filtreliyor. Bu tabaka incelir veya delinirse ışınları yer seviyesine ulaşacaktır. Bu, insanlardaki cilt kanseri olma olasılığının artmasına neden olabilir kara ve deniz biyolojik sistemlerine zarar verebilir. Ozon deliği Antartika üzerinde oluşuyor. Bunun nedeni ise, o bölgede gerçekleşen kimyasal tepkimelerdir.(stratosferik bulutlar) Neyse ki, Montreal Protokolünün bir sonucu olarak alınan önlemler sayesinde, bu sınırın içinde kalmamız sağlanacak.
Ozon deliğinin Kuzey Kutbu’nda görülmemesinin nedeni ise stratosferik bulutların oluşabilmesi için hava sıcaklığının -78 santigrat derecenin altına inmesi gerekmektedir. Kuzey Kutbu’nda ortalama sıcaklık -80 santigrat derecedir. Antartika’da ortalama sıcaklık -90 santigrat derecedir.
2) Biyosfer Bütünlüğünün Kaybedilmesi (Biyoçeşitliliğin azalması ve Yok Oluş)
Biyoçeşitlilik, dünyadaki canlı varlık çeşitliliğini tanımlayan bir terimdir. Örneğin; mikroorganizma, bitkiler, hayvanlar ve mercan resifleri, ormanlar, yağmur ormanları, çöller vb. Örneklerden görüldüğü üzere biyoçeşitlilik ekosistemleri kapsar.
Biyoçeşitlilik, Dünya üzerinde birçok işleve sahiptir. Ekosistemin dengede kalmasını sağlar. Nasıl mı? Besin maddelerinin geri dönüşümünü ve depolanmasını, iklimin dengelenmesini, su kaynaklarının korunmasını ve ekolojik dengenin korunmasını sağlar.,
Dünya’da hızla artan popülasyonun sonucunda, tarım alanlarının uygunsuz kullanımı, şehirleşme, fosil yakıtların kullanımı, karbondioksit salınımı gittikçe artmaktadır. Artışın sonucunda canlı çeşitliliğinin azalması tehditi ile karşı karşıya kalmaktayız. Örneğin; havadaki karbondioksitin artması denizin asit oranının artmasına sebep olur. Bu durum deniz canlılarını olumsuz etkiler.
Biyoçeşitlilik kaybı, doğanın bizlere sunduğu hizmetleri olumsuz etkiler. Gıda ve diğer ürün çeşitleri azalır. Yağmur ormanlarının zayıflamasıyla karbon dioksit emme kapasitelerini kaybederler, bu durum daha fazla küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine neden olur.
3) Kimyasal Kirlilik
Kimyasal kirlilik, doğaya ait olmayan atıklardır. Doğanın ürünü olan her canlı türü sonunda tekrar doğaya karışır. Kimyasal kirlilik, insanoğlunun faaliyetlerinin sonucunda oluşan toksik madde içeren yani doğanın ürünü olmayan kirliliktir. Kimyasal kirliliğin oluşmasındaki faktörler endüstriyel işlemler, tarım ilaçları ve böcek ilaçlarının kullanımıdır.
Endüstriyel atıkların insanoğlu tarafından doğaya atılması sonucunda kimyasalların çevredeki deniz, akarsu, göllere ulaşması bu bölgelerde yaşayan canlıların yüksek miktarda kimyasallara maruz kalmasına sebep olmaktadır. Bu durum biyoçeşitliliğin azalmasına neden olur. Hastalıkların artmasına, ekosistem dengesinin bozulmasına yol açar. Fakat, araştırmalar gösteriyor ki, kimyasal kirliliğin sınırları belirlenemiyor. Bu sebeple bilimsel kanıtlara gerek duymadan önlem almalıyız!
4)İklim Değişikliği
Bilimsel verilere bakıldığında iklim sürekli değişiyor. Gezegenimizin sahip olduğu kaynakları bitirmek üzereyiz. Şu an gelecek nesillerin kaynaklarını kullanmaktayız. Havadaki karbondioksit 390ppm’in üstünde ve karbondioksit gezegensel sınırı geçmiş durumda. Her sınır eşik değerine sahiptir. Eğer eşiği geçersek geri dönülemez bir durum ortaya çıkar. İklim değişikliğinin sonucunda, buzullar eriyecek, buzulların erimesiyle deniz seviyesi artacak, yağmurların şiddeti ve sıklığı artacak ve kuraklık ortaya çıkacak. Gezegensel sınırlarına baktığımızda şu an iklim değişikliği tehlikeli alandadır!
5)Okyanus Asitliği
Okyanuslar atmosferde oluşan sera gazlarının dörtte birinden fazlasını soğurur. Okyanusun böyle bir özelliği olmasaydı sera gazı gittikçe artar ve Dünya daha çabuk ısınır. Fakat karbondioksitin kitlesel olarak sürekli atmosfere salınımı deniz yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir. Karbondioksit su ile reaksiyona girdiğinde karbonik asit oluşur. Her karbonik asit molekülü iki hidrojen iyonu serbest bırakır. Bu hidrojen iyonları suyun asitliğini arttırır. Denizdeki bazı canlıların kabukları ve dış iskeletleri vardır ve yapıları kalsiyumkarbonattır. Okyanusun artan asit oranı ile kalsiyum karbonat reaksiyona girer. Kabuklar ve iskeletler erimeye başlar. Denizde ki canlı çeşitliliği azalır.
6)Tatlı Su Kullanımı
Dünya’daki suların sadece %3’ü tatlı sudur. %3’ e sahip olan tatlı su buzullar, yeraltı ve yüzey sularıdır. Dünya nüfusunun %40’ı su kıtlığı çekmektedir. 2010 yılında Birleşmiş Milletler “Su, insan hakkıdır” sözünü duyurmuştur ve vurguladığı 3 nokta vardır. Su; erişilebilir, güvenli, yeterli olmalıdır. Bildiğiniz üzere, su kaynakları sınırlıdır. Eğer tatlı su kullanımı doğru şekilde uygulamazsak ekosistemde bulunan bütün canlılar doğrudan olumsuz etkilenir. Sonuçta, su dediğimiz element canlı hayatının sürdürülebilmesi için gereken önemli ihtiyaçtır.
7)Arazi Kullanımı
Topraklar, insanların kullanımı için genellikle tarım arazilerine dönüştürülmüştür. Toprakların tarım arazisi olarak kullanılması ve tarımda kullanılan kimyasal ilaçlar o topraklardaki habitatların bozulmasına ve yok olmasına yol açmıştır. Bölgesel bozulmalar birleşerek Dünya’ya büyük zararlar vermektedir.
8)Azot ve Fosfor
Bitkilerin büyüyüp gelişmesi için nitrojen ve fosfora ihtiyaçları vardır. Azot ve fosfor, balık, kabuklu deniz hayvanları ve suda yaşayan daha küçük organizmalar için yiyecek ve yaşam alanı sağlayan alglerin ve su bitkilerinin büyümesini sağlamaktadır. İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan çok fazla azot ve fosforun varlığı havanın ve suyun kirlenmesine neden olur.
9)Aerosol Yüklemesi
Katı veya sıvının havada heterojen dağılarak oluşturduğu karışımlardır. Duman ve sis birer aerosol örneğidir. Aerosol yüklemesi, volkan, yangın, plankton, ve insan faaliyetlerinden kaynaklanır. Aerosol yüklemesi, bulut oluşumunu, atmosferik hava sirkülasyonunu, Güneş’ten gelen ışınların yansımasını ve atmosfer tarafından tutulmasını etkiler.
bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/ozon-deligi-neden-antarktikanin-uzerinde-olusuyor